Kesinlikle evet. Bu işlemler için aranan şartlardan birisi de resmi nikah belgelerinin tarafımıza ulaştırılmasıdır. Hangi nedenle olursa olsun sperm üretmeyen erkek veya yumurta geliştiremeyen çiftler tedaviye kabul edilmez. Tedavilerde kullanılacak üreme hücreleri kesinlikle resmi nikahlı eşlerin kendi hücreleridir.
Tüp bebek yönteminde, vücut dışına alınan sperm ve yumurtalar laboratuarda özel bir ortamda bir araya getirilerek döllenmenin kendiliğinden oluşması beklenir. Hareketleri ve dölleme kapasitesi yetersiz, az sayıda ve şiddetli şekil bozukluğu gösteren spermler yumurtayı kendiliğinden delerek döllenmeyi sağlayamazlar. Bu durumda spermler yumurta içine enjekte edilerek döllenme sağlanır. Bu işleme mikroenjeksiyon (ICSI) adı verilir.
Tüp bebek tedavisinde başarı şansını çiftin özelliklerine göre belirtmek gerekir. Çünkü tüp bebekteki başarı şansını yumurtalık kapasitesi, yaş faktörü, ciddi erkek faktörü gibi birçok parametre etkilemektedir. Embriyo transfer edilen çiftlerde 35 yaş altı, yumurtalık rezervi iyi bir bayanda başarı şansı %55-60 iken, 40 yaş üzerinde bu şans %30'lar civarındadır. Bu yaş gurubunda yüksek genetik anomali oranı düşünülerek preimplantasyon genetik tanı uygulamaları yapılmalı ve böylece genetik olarak belirlenmiş normal embriyo transfer edilerek gebelik şansı arttırılmaya çalışılmalıdır.
Tüp bebek uygulamaları uzun yıllardır yapılmaktadır. Bu yıllar içerisinde yapılan çalışmalar tedavi başarısının aylara veya mevsimlere göre fark göstermediğini ortaya koymaktadır.
Tüp bebek tedavisinin başarısında, elde edilen yumurtaların sayısı ve kalitesinin önemi büyüktür. Yumurtalıklardaki yumurta sayısının ve bu sayıyı etkileyebilecek durumların bilinmesi hastanın tedaviye vereceği cevabın nasıl olacağını önceden tahmin etmemizde yardımcı olur. Kadın yaşının 35 ve üzerinde olması, kilo fazlalığı, sigara içilmesi , daha önceden geçirilmiş yumurtalık ameliyatları ,endometriozis, varolan yumurtalık kistleri, endometriumla ilgili problemlerin tespiti adet kanamasının 2. ya da 3.günü yapılan FSH düzeyinin 10 mIU/ml, estradiol düzeyinin 75 pg/ml’nin üzerinde olması, daha önceki tedavilerinde alınan kötü yanıt tedaviye yanıtı olumsuz yönde etkileyebilir.
Tüp bebek tedavilerinde uygulamaların belirli bir sınırı yoktur. Ancak yapılan çalışmalar başarı şansında 4-5 uygulamadan sonra artış olmadığını göstermektedir. Bu durumda tekrarlayan tedavilere geçmeden önce çiftlerin detaylı değerlendirilmesi infertiliteye neden olabilecek faktörlerin tekrar araştırılması, olası faktörlerin ekarte edilmesi ve sonrasında tekrar tedaviye geçilmesi önemlidir. Her uygulama arasında en az 3 ay ara verilmelidir.
Tüpler normal Ya da aşılama yöntemi ile bir gebeliğin oluşmasında önemli bir role sahiptir. Tüpler yumurta ile spermin bir araya gelmesini sağladığı gibi aynı zamanda oluşan embriyonun rahim içine iletilmesinden sorumludur.. Ancak tüp bebek tedavilerinde yumurta ile spermin birleşmesi yani döllenme ve embriyo gelişimi laboratuar ortamında gerçekleşmektedir. Dolayısı ile bu anlamda tüplerin açık olmasının bir önemi yoktur. Ancak, daha önceden geçirilen bir enfeksiyon veya operasyona bağlı olarak tüpler tıkanmış ve içlerinde sıvı birikmiş ise (Hidrosalpenks) bu sıvının tedavi sırasında rahim içine akışı embriyo tutunmasını etkileyeceğinden bu durumlarda tüp bebek tedavisi öncesinde ya tuba çıkarılmalı ya da uterus ile bağlantısı kesilmelidir.
Tedavi öncesi yumurtalıklarında kist saptanan hastalarda, kistin çapı 3 cm ‘den küçük ise ve kandaki estradiol hormon düzeyini yükseltmemişse tedaviye başlanabilir. Tedavi öncesi yumurtalıkları baskılamak için kullanılan analog(lucrin) dediğimiz iğnelerin kullanımı sırasında, bu iğnelerin etkisi sonucu basit kistler görülebilir. Bu kistler 3 cm’den küçük ama kandaki hormon düzeyi yüksekse kullanılan enjeksiyon süresi uzatılabilir. Bununla beraber kist 3cm’den büyük ise ve iğnenin kullanım süresi uzatıldığı halde küçülme sağlanamazsa basit bir işlemle kist sıvısı çekilip yumurtalıkta yer kaplayan kistin mekanik etkisi ortadan kaldırılır.
İlk görüşmede çiftlerin detaylı değerlendirilmesi sonucu problemin nereden kaynaklandığı belirlenmeli, çiftin en uygun şekilde gebelik elde etmesini sağlayacak tedavi protokolü seçilmeli çifte sunulmalıdır. Tedavi yöntemleri; yumurtlama uyarımı, aşılama ve tüp bebek tedavisidir. Uygun şartlara sahip olan çiftlerde, ilaçlarla yumurta gelişiminin sağlanmasını takiben spermin belirli işlemlerden geçirilerek rahmin içerisine verilmesi anlamına gelen "intrauterin inseminasyon" (aşılama) tedavisi ile gebelik elde edilebilir. Bu yöntemle başarı şansı %5-15 arasında değişir. Ancak infertilite süresi uzun olan, birkaç kez yumurta takibi ve aşılama tedavisi görüp gebelik elde edilemeyen hastalarda bundan sonraki tedavi tüp bebekle olmalıdır.
Tedavideki hastalar, transfer sonrası kullandıkları progesteron nedeniyle kabız kalabilirler. Biz bu nedenle tuvalete düzenli çıkabilmeleri için bol sıvı alınması posalı gıdalar tüketilmesini öneriyoruz.Buna rağmen oluşan kabızlık durmunda laksatif ilaçlar kullanılabilir Merdivenler, sakin bir şekilde, yavaş yavaş inip çıkılmalıdır. Ayakta ılık su ile duş almanın ise bir zararı yoktur.Kullandığınız tuvalet şeklinin(alaturka- alafranga) tedavi gidişinde önemi bulunmamaktadır.
Tüp bebek tedavilerinde başarıyı belirleyen en büyük faktör kadın yaşı ve yumurtalık kapasitesidir. Kadın yaşı ilerledikte yumurtalık rezervi azalmakta, aynı zamanda yumurtanın genetik içeriği bozulmaktadır. Bütün bunların sonucunda gebe kalınabilirlik düşmekte, gebe kalınsa bile düşük yapma veya anomalili bebek doğurma riski artmaktadır. Ancak, kadının kendi özelliklerine bağlı oalarak tedaviye yanıtı değişebilir.
Yumurtalar folikül denen içi su dolu kesecikler içindedir. Verilen uyarıcı ilaçlarla bu foliküller büyütülerek içlerindeki yumurtalar, yumurta toplama işlemi ile elde edilmeye çalışılır. Ancak her zaman bütün foliküllerden yumurta gelmeyebilir veya gelen yumurtalar istenen olgunlukta olmayabilir.Yaklaşık olarak foliküllerin % 70 inden yumurta elde edilir.Çok nadirde olsa bazen foliküller içinden yumurta çıkmayabilir.Hastanın çatlatma iğnesinin doğru bir şekilde ve uygun dozda yapıp yapmadığı kontrol edilmelidir.
Polip dediğimiz rahim iç duvarı yani endometrium kaynaklı iyi huylu yapılar boyutları doğrultusunda öneme sahiptir. Genellikle 1 cm altındaki poliplerin tedavi neticesine ve gidişatına etki etmediği kabul edilmektedir. Bu boyutun üzerinde polip varlığında ise histeroskopi denilen bir işlem ile bu yapının tedavi öncesi çıkarılması gerekmektedir. Myom rahmin kas tabakasından kaynaklanan genellikle iyi huylu bir tümördür. Myom varlığında öncelikle myomun yeri, özellikle endometriuma yakınlığı ve de endometrial kavite denilen embriyonun yerleşeceği yerin bütünlüğünü ve düzgünlüğünü bozup bozmadığı önemlidir. Eğer endometrial kaviteye baskı yapıyor ve embriyonun yerleşimini engelleyecek yerde ise mutlaka tedavi öncesi histeroskopi ile çıkarılmalıdır. Endometriuma zarar vermeyen myomların ise boyutu önemlidir ve genellikle 7 cm. üzeri myomların çıkarılması düşünülebilir. Bu boyuttaki myomlar gebelikte büyüme yaparlarsa sorun oluşturabileceği için cerrahi gerekmektedir. Fakat eğer kadın yaşı ileri ise, yani 38 yaş üzeri ise, yine zaman kaybetmemek için ameliyat öncelikli olmayıp hemen tedaviye geçilebilir. Özetle, myom varlığında myomun yeri, büyüklüğü, kadın yaşı ve varsa önceki tedavileri göz önüne alınarak ameliyat kararı verilmektedir. Genellikle myom ameliyatlarından 4–6 ay sonra tedaviye geçilmelidir.
SIS (salin infusion sonografi), ultrason ile yapılan muayene sırasında rahim iç duvarı dediğimiz endometrium ile ilgili şüpheli bir görünüm, polip ya da myom görüntüsü olduğunda, ultrasonografi eşliğinde rahim içine sıvı verilerek yapılan bir işlemdir. İnce bir kateter yardımıyla verilen sıvının etkisi ile rahim iç duvarı kaynaklı myom, polip ve yapışıklıklar hakkında bilgi edinilebilmektedir. Bu işlem anestezi gerektirmez ve ciddi bir ağrı oluşturmaz. Genellikle adet bittikten sonraki bir hafta içinde yapılması önerilmektedir.
HSG ise (histerosalpingografi, rahim filmi), yapılan değerlendirmeler sonucu sperm problemi olmayan çiftlerde, kadının tüpleri ile ilgili bir sıkıntı olup olmadığını ortaya koymakta birinci derecede kıymetli bir tetkiktir. Rahim filmi yine rahim içine verilen bir sıvının tüplerden geçişi sırasında çekilen bir tür röntgen filmidir. Rahim filminde verilen sıvı yağlı veya su bazlı olabilmektedir. Bu teknik bir konu olup filmi çeken kişinin kararıdır. Rahim filmi çekimi sırasında da ciddi bir ağrı, acı olmamaktadır. Bazen, özellikle ilişki esnasında sıkıntısı olan hanımlarda, anestezi gerekebilmektedir. Rahim filmi ile tüplerin geçirgenliğinde, yapısında problem olup olmadığı anlaşılabildiği gibi rahim iç duvarı kaynaklı problemler de tespit edilebilmektedir. Genellikle adet bitimi sonrasındaki ilk 3–4 gün film çekimi için en uygun günlerdir.
Histeroskopi rahim içinin gözle görülerek incelenmesini sağlayan bir tür operasyondur. Anestezi eşliğinde veya lokalanestezi ile muayenehane şartlarında yapılabilen küçük bir operasyondur. Fakat büyük bir polip veya myom varlığında ameliyathane şartları gerekebilir. Rahim içine sıvı verilerek veya ultrason veya da rahim filmi ile, rahim içinde bir problem tespit edildiğinde ya da şüphede kalındığında, mutlaka tüp bebek tedavisi öncesi histeroskopi ile rahim içi görülmelidir. Özellikle rahim içi yapışıklıların, poliplerin veya rahim içindeki myomların teşhis ve de aynı anda tedavisinde yani çıkarılmasında rahim içi tek yöntem histeroskopidir. Histeroskopide, ucunda optik bir cihaz olan ince bir alet ile rahim ağzında geçilerek rahim içi görüntülenmektedir. Bu sırada tespit edilen problemli yapılar ortadan kaldırılabilmektedir. Genellikle işlemden 2–4 saatsonra hasta klinikten ayrılıp evine dönebilmektedir. Bu işlem için en uygun zaman adet bittikten sonraki bir haftalık dönemdir.
Laparoskopi, göbekten bir iğne ile girilerek karın içinin gözlenebildiği endoskopik bir ameliyattır. Tüplerle ilgili sıkıntı olan hastalarımızda tüplerdeki hasarı ve problemi ortaya koymada altın standart denilen en iyi yöntemdir. Genellikle yine adet bitimini takiben bir hafta içinde ve anestezi altında yapılır. Hastanede 4–6 saat kalındıktan sonra eve gidilebilir. Fakat tüplerle ilgili ciddi problemler varsa, örneğin büyük bir hidrosalpenks çıkarılmış veya karın içi çok yapışık olarak tespit edilmiş ise, bu gibi durumlarda bir gece hastanede yatış ve gözetim önerilmektedir. Yapılan değerlendirmeler neticesi hiçbir problem tespit edilmeyen çiftlerde de laparoskopi ile tüplerin durumu kesin olarak ortaya konabilir. Yani laparoskopi, çocuk sahibi olmak için başvuran ve yapılan testlerde problem tespit edilemeyen çiftlere, rahim filmi ile tüplerinde problem olduğundan şüphelenilen çiftlere, rahim filmi veya ultrason ile büyük hidrosalpenks tespit edilen ve bu yapıların çıkarılması gereken kadınlara önerilen ve faydası olduğu ortaya konan endoskopik bir ameliyattır.
Hidrosalpenks, tüplerin tıkanıklığı sonucu oluşan, tüpün içi sıvı dolu şişkin olan kısımlarına verilen isimdir. Hidrosalpenks genellikle rahim filmi ile ve bazen de ultrason muayenesi sırasında tespit edilebilmektedir. Hidrosalpenks varlığında tüp bebek tedavilerine geçilmesi bir takım riskler taşımaktadır. Tüpün bu içi sıvı dolu şiş kısımlarının içindeki sıvı geri kaçış ile rahim içine geçerek tüp bebek tedavisi sonunda rahme transfer edilen embriyoların tutunmalarını zorlaştırabilmektedir. Bu sebeple özellikle büyük çaptaki ve ultrason ile de gözlenebilen hidrosalpenkslerin tedavi öncesi çıkarılması önerilmektedir. Ultrason ile görülmeyen fakat rahim filmi ile hidrosalpenks olduğu ortaya konan hastalarda ise önce laparoskopi yapılarak bu yapılar hakkında kesin fikir edinilebilir veya direkt tedaviye geçilebilir. Bu yapıların çıkarılmasında açık ameliyat yapılabildiği gibi genellikle laparoskopi denilen endoskopik bir ameliyat ile yaklaşım daha çok tercih edilmektedir. Laparoskopide göbekten bir iğne ile anestezi altında karın içine girilerek birtakım aletlerle bu yapılar çıkarılabilmektedir. Karın içinde çok yapışıklık olan hastalarda veya yaş nedeniyle tüpün çıkarılmasının yumurtalık rezervine zarar verme olasılığı olan kişilerde ise bu yapıların rahim ile olan ilişkisi laparoskopi sırasında kesilebilmektedir.
Vücut tartısının boya göre normalden fazla olması vücut kitle indeksi ile belirlenir. Body Mass Index (BMI):kg/m2 olarak hesaplanır. Bu değerin >30 kg/m2 olması durumunda kadınlarda düzenli yumurta gelişiminin olumsuz etkilenebileceği ifade edilmektedir. Tüp bebek uygulamalarında da bu olgularda yumurtalıkların hormon ilaçlarına cevabı daha az olmakta ve az sayıda folikül gelişmektedir. Ayrıca yağ dokusunun vücuttaki dağılımı da önemlidir. Artmış bel /kalça çevresi oranı yani santral (merkezi) obezite bazı hormonal düzensizlikler ve insülin direnci ile birlikte olduğunda gebe kalmayı da olumsuz etkiler. Gerekirse endokrinolojik (hormon hastalıkları uzmanı) konsültasyonla, diyetisyen eşliğinde yapılacak uygun diyet ve egzersiz ile kilo verdikten sonra tedaviye başlanması hem gebelik şansını arttıracak, hem de hastaları gebelikte oluşabilecek obeziteye bağlı sorunlardan da koruyacaktır. Bunlar arasında hipertansiyon, gebelikte gözlenen diyabet, iri bebek, zor doğum ve doğum sonrası bebeğe ilişkin bazı sorunlar sayılabilir
Örneğin verildiği andaki jel kıvamından sıvı duruma geçmesi vücut ısısında (37°) daha hızlı ve sağlıklı olmaktadır. Sperm hareketliliği vücut ısısında gerçek değerini gösterdiği için en doğru değerlendirme dışarıda bekletilmemiş örneğe yapılabilmektedir. Normal şartlarda merkezimizde hazırlanmış olan özel bir odada verilecek sperm örneği oda ısısında 20 dakika bekletildikten sonra değerlendirilmektedir. Çok zorunlu hallerde örnek evden getirilecek ise koltuk altı veya avuçlar arasında, vücut ısısında tutulacak, 10 dakikayı aşmayacak bir sürede merkeze ulaştırılmalıdır.
Meni örneği 3-4 günlük bir cinsel perhiz sonunda temiz bir cam ya da plastik kaba, dışarı kaçırmadan ve tercihen mastürbasyon yöntemi ile alınmalıdır . Örneklerin 2 saat içinde incelenmeleri gerekir. 2-3 haftalık aralıklarla en az 2 sperm örneği almak ve birbirlerini destekleyen örnekleri temel almak en doğru yöntemdir. Normal bulunan örneklerde tekrara gerek yoktur.
Volüm > 1.0 ml Sperm Yoğunluğu > 20 milyon/ml. pH > 7.2 Vitalite (Canlılık) > % 25 Motilite (hareket) > % 50 ( a+b motilite) ya da % 25 ( a motilite) Morfoloji (şekil) > %15 (strikt kriter) Lökosit > 1 milyon MAR testi (Partiküllere yapışıklık gösteren sperm oranı) > % 50 IBT (Partiküllere yapışıklık gösteren sperm oranı) > % 50 Sperm hareketliliği 4 grupta sınıflandırılır. (a) +4: İleriye doğru hızlı hareket (b) +3: Yavaş, doğrusal olmayan hareket (c) +2: Yerinde hareket (d) +1: Hareketsiz Spermin hareketi, özellikle orta kısım ve kuyruğun anatomik ve fonksiyon açısından sağlam olması ile ilişkilidir. Enfeksiyonlar, kuyrukla ilgili anormallikler, varikosel, alkol, antisperm antikorlar, immotil silia sendromu gibi hastalıklar sperm hareket bozukluğuna sebep olabilir. Sperm sayı ve hareketi kadar morfolojisi de döllenme için önemlidir. Normal şartlarla döllenmenin olması için normal şekildeki sperm yüzdesi ortalama % 30 bulunmuş, % 15 in altına düşmesi halinde dölleme hızının azaldığı görülmüştür. IVF tedavisinde normal sperm oranı % 14 ün üzerinde iken döllenme oranı % 88, % 4-14 iken % 63, % 4 ün altında ise % 7.6 oranındadır. Semen analizi sonuçlarına göre 4 değişik durum ile karşılaşabiliriz: 1. Tüm parametreler normal 2. Azoospermi (spermatogenetik elemanların olmaması, örnekte sperm bulunamaması) 3. Sperm sayı, motilite ve morfolojisinde yaygın anormallikler 4. Seminal özelliklerden birine spesifik izole problemler.
Semen parametrelerini etkileyen bir çok faktör vardır. Geçirilen hastalıklar, kullanılan ilaçlar, kimyasal ve çevresel faktörler sperm özelliklerini etkilemektedir. Bu nedenle ilaç kullanılmamış ve ateşli bir hastalık geçirilmemiş ise 3–4 hafta ara ile en az iki sperm örneğinin değerlendirilmesi ve bu örneklerin ortalamasına göre karar verilmesi merkezimizde benimsenmiş olan yöntemdir.
Fazla miktarda ve uzun süreli sigara kullanımının üreme sistemini olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Sigaranın kadınlarda adet düzensizliği, infertilite ve erken menopoz gibi önemli sonuçlara yol açabileceği bilinmelidir. Gebelik oluştuğunda da fetusda gelişme geriliği ve düşük doğum ağırlığına yol açabilir.Erkeklerde spermle ilgili problemlere yol açabilmektedir.Yapılan çalışmalar sigara içen çiflerin içmeyenlere oranla daha fazla deneme yaptığını ve daha fazla ilaca gereksinim gösterdiklerini belirtmiştir.Tedaviden en az 2 ay önce sigaranın bırakılmasını önermekteyiz
Günümüze kadar milyonlarca bebek tüp bebek tedavileri sonucu dünyaya gelmiştir.Yapılan çalışmalarla tedavi ile doğan bebekler ile normal yolla doğan bebekler arasında fiziksel ve zihinsel gelişim açısından fark bulunmamıştır. Buradaki önemli bir istisna, şiddetli erkek infertilitesi nedeniyle mikroenjeksiyon yapılan olgulardır. Bu durumda cinsiyet kromozom bozukluklarında hafif bir artış beklenebilir.
1. Yumurtalıkların cevabı yetersiz olduğu ve tedaviden fayda görülemeyeceğinin düşünüldüğü durumlarda hasta ile görüşülerek işlem iptal edilebilir. 2. Yumurtalıklar içinde gelişmiş folikül gözlenmesine rağmen yumurta toplama günü bunların içlerinden yumurta elde edilemeyebilir. Bunun sebebi genellikle yumurta toplama işleminden önce foliküllerin zamansız olarak çatlamasıdır. Bu istenmeyen durum genellikle yumurtalık rezervi azalmış ileri yaştaki bayanlarda görülebilir. Çok nadiren de olsa foliküllerin içinde yumurta olmayabilir (boş folikül sendromu) ve toplama sonrası yumurta elde edilemeyebilir. 3. Elde edilen yumurtalar döllenmeyebilir. Bu durum anormal yumurtalara veya spermlere bağlı olarak gerçekleşebilir. 4. Döllenen yumurtaların hiçbiri bölünmeyebilir. Bu durum da oldukça nadirdir ve genelde az sayıdaki ve kötü kalitedeki yumurta varlığında gözlenir. 5. Genetik sorunu olan ve preimplantasyon genetik tanı ( PGD) yapılan olgularda normal bir embriyo bulunamayabilir. Bu durumda da embriyo transferi yapılmaz. 6. Preimplantasyon genetik tanı ( PGD) ve HLA analizi yapılan embriyolarda embriyo sağlıklı olsa da HLA doku uyumu yoksa transfer yapılmaz.